Tam üç buçuk ay önce sabahın sekizinde Beşiktaş Belediyesi taşeron temizlik işçilerinin yürüyüşüne denk geldim. 300 civarında öfkeli işçi, taşeron şirketin asgari ücret artışının işçilerin maaşlarına yansımasını engellemek için hukuksuz bir belgeyi işçilere imzalatmaya çalışmasını protesto ediyor. İçeride belediye yetkilileri ile görüşmede olan (görüşme heyetinin tamamı işten atıldı) temsilcilerini bekliyorlardı. Belediyenin bir köşesinde taşeron şirketin patronu ve adamları bekliyor işçileri kah nankörlükle suçluyor kah tehdit ediyorlar. “Başkan ve biz size o kadar iyilik yaptık siz bizi cümle aleme rezil ediyorsunuz” diyorlardı. Görüşme heyeti adına sonradan işten atılan Tekin Şahin bir konuşma yaptı. Belediyenin şirketin uygulamasından haberi olmadığını, duruma acilen müdahale edeceklerini belirtmesi işçilerden alkış aldı. Ve Şahin, tüm işçileri e-devletlerini alarak Disk-Genel-İş Sendikası’na üye olmaya çağırdı. O sırada Genel İş’ten olduğu söylenen takım elbiseli birkaç şahış işçilerin eylemini elli metre uzaktan izliyordu. Eylemin bitiminde Tekin Şahin ve birkaç işçi temsilcisi ile görüştüm. “Sendikanın işin içinde olduğundan emin misiniz?” diye sordum. “Evet içindeler” dediler. “İçindelerse eyleminizi neden uzaktan izliyorlar, risk alıp açıktan üyelik çağrısı yaptığınız sendikanın temsilcileri?” diye sordum. “Bilmiyoruz, elbet bir bildikleri vardır” dedi işçiler. Sonrası malum…
Anayasal hak olan sendikaya üyelik hakkını kullandıkları için taşeron temizlik işçileri bir CHP belediyesinden atıldı. İşçilerin yasadışı terör örgütüne üye olduğu yalanını bizzat Murat Hazinedar basında haber yaptırdı. Polis direnişe geçen işçilere saldırdı. Dayak ve işkenceyle gözaltına aldırıldı. Temizlik işçilerinin bulunduğu şantiyelere Toma, Akrep ve Çevik Kuvvet gönderildi. Günlerce işçiler baskı altına alınıp sendikadan vazgeçirildi. Taşeron şirket ve başkanın mafyöz ilişkileri direnen işçilere saldırdı, çalışanları tehdit ettiler. Av. Murat Hazinedar’ın ne türden bir şahsiyet olduğunu onun daha önceki pratiklerinden tanıyoruz. Daha önce de park-bahçelerde direnen işçilerin üzerine mafyayı salıp dövdürtmüş, tüm belediye işlemlerine yolsuzluk bulaştırdığı için hakkında soruşturma açılmış, Abbasağa Parkı’nı halktan alıp ticari bir alana dönüştürmeye kalması Beşiktaş halkından büyük tepki alınca geri adım atmak durumunda kalmış, ardından geçtiğimiz günlerde Abbasağa Parkında Gezi şehitlerinin adlarının yazılı olduğu forum alanın basamaklarındaki yazıları beyaza boyayıp Gezi’nin izlerini silmiş biri. Bu mahluku bir yandan cemaatle iş tutarken, diğer yandan Mehmet Ağar’ın elini öperken de görebilirsiniz. 1 Mayıs’ta ya da Fatsa’nın Devrimci Belediye Başkanı Fikri Sönmez’in mezarını ziyaret pozu verirken de görebilirsiniz. Ya da Umre dönüşünü şova dönüştürmek için havaalanına belediyenin taşeron işçilerinin hepsini kendini karşılamaya, alkışlatmaya mecbur bırakırken de görebilirsiniz. Onun için her şey bir “PR” çalışmasıdır. Heryerde herkesle olabilir. Üstadı Sarıgül’den öğrendiğimiz sentetik, tiksinç propanganda tarzının artık lağımlaşmış bir fotokopisidir söz konusu olan.
CHP ceket koysa kazandırabileceği yerlere seçmenin iradesi özlemini yoksayarak mühendisçe atamalar yaparak böyle vaka kişiliklere katlanmaya halkı mecbur etmekte maharetli bir parti. Sahiden milletçe alkışlamak lazım böylesi bir gerizekalı siyaseti. Kahvede okey masasına insan yerine konulup dördüncü yapılmayacak tipleri bulup belediye başkanı, vekil yapıyor bu parti sonra da halkın kendisine neden inanmadığından, güvenmediğinden yakınıyor. Aynı kumaştan olan Bakırköy ve Avcılar Belediye Başkanları’na da bakalım. İnsanca yaşamak için anayasal haklarını kullanan işçileri kapı önüne atıp sonra da onları ya terör örgütü üyeliği ya da AKPlilikle suçlamak gibi ucuz kara propangandayla kamuoyunu yanıltabileceklerini düşünebilecek kadar aymazlık, çukurluk içinde bu atanmışlar. Yazıklar olsun, taşeronu kaldırmak, sendikal hakları geliştirmek doğrultusunda siyaset yapan sosyal demokrat hatta “devrimci” “sosyalist” sıfatlarını kongrelerde kullanmaktan beis duymayan partiye. Ve o partinin işçilerin alınterini gasp eden şerefsizlerin karşısına dikilemeyen devrimci, sosyalist vekillerine… 86 gün Beşiktaş Belediyesi’nin önünde dört işçi gece gündüz yalnızlık içinde ve onurla direndi. Tüm CHPli vekil ve yöneticilere ulaştılar. Hepsi sözler verip ortalıktan kayboldu. Bizzat Kılıçdaroğlu çözüm sözü verdi o bile Hazinedar karşısında yenildi.
DİSK-Genel-İş Sendikası yani işten atılan taşeron temizlik işçilerinin sendikası tek bir gün işçilerinin direnişinin yanında olmadı. Tıpkı CHPli diğer belediyelerin çoğunda almış oldukları tutum gibi başkanın yanın da yer aldılar, işçilerin karşısında. Beşiktaş Belediyesi’nde çalışan DİSK ve KESK üyesi “solcular” başkanın yasağına uyup direnişte olan işçilere selam bile vermediler. Direniş sürerken Ataol Behramoğlu’nun heykelini dikti Hazinedar. Açılışta solcu şairle birlikte poz verdiler. Bu solcu şair işçilerin direnişini sahiplenip bu şovun parçası olmayı reddetmedi. Aslında Kapitalizm’e ait riyakarlık her yanımıza sirayet etmiş durumda. Düşmanla savaşırken kendi kusurlarıyla yüzleşmeyen bunları örten tutum tüm sola hakim olmuş durumda. İstanbul’un göbeğinde 4 işçi, 86 gün, gece-gündüz direndi. Bizim gibi beş, altı küçük küme dışında koca koca sosyalist çevrelerin günlük gazetelerinde, haber portallarında ne haberleri yapıldı, ne de ziyaret edildi. Bu utanç sınıf diye diye yatıp kalkan herkese yeter. Biz kendi adımıza yapabileceğimiz her şeyi yeterince yapmadığımız için dün direnişi sonlandıran 4 taşeron temizlik işçisi kardeşimizden özür diliyoruz. Onların kavgasına, mücadelesine inanıyoruz. Sınıf mücadelesinin hafızasına önemli bir direniş deneyimi hediye ettiler. Ve mutlaka bu onurlu duruş er ya da geç kazanacak.