Irak Kürdistanı’ndaki referandum tartışması, solun Kürt meselesi bağlamında emperyalizm, ulusal mesele, ulusların kendi kaderini tayin hakkı gibi konularda bir biçimiyle polemik yapmasına vesile oldu. Gazete Hayır sitesinde Yaşathak Aslan ile yapılan röportajda referandum bağlamında Aslan’ın içinden geldiği Devrimci Yol siyasetinin Kürt meselesini kavrayışını ve Kürdistan’daki örgütlülüğe dair yaklaşımını ifade eden görüşleri belirtilmişti. Yazı hem Devrimci Yol geleneğinden hem de birçok farklı siyasetten insanın yaygınlıkla okuyup önemsediği bir yazı oldu. Fakat yazının, kimilerini rahatsız ettiği de aşikâr. Bir dergi çevresinin “Zorunlu Açıklama” adı altında kaleme aldığı metin, bu etkinin yaygınlığının bir ifadesi olmakla birlikte tarihin “mirası” konusundaki “türbedarlığa” zarar vereceği kavranarak alelade öznel, içerikten yoksun, kaba bir Devrimci Yol hamasetiyle yakışıksız ifadeler içeriyor. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmanın o eski nakaratları halen alıcı buluyor ne yazık ki…
Devrimci bir siyasetin gelişip yaygınlaşması kuşkusuz içinde bulunduğu durumu kavrayışı ve bu kavrayışa uygun konumlanışıyla doğrudan bağlantılıdır. Peki, bu yeterli midir? Kuşkusuz değildir. Bu fikrin taşıyıcıları, önderleri ve militanlarının niteliği de devrimci teori kadar önemlidir. Bu olgu Devrimci Yol siyasetinin doğuşu, gelişimi ve çözülüşü aşamalarında da her zaman belirleyici bir etken olmuştur. O yüzden Devrimci Yol’un merkezi yapısının teslimiyetçi tutumuna rağmen Karadeniz’de, Malatya-Sivas-Tokat-Adıyaman hattında gerilla örgütlenebilmiş; 12 Eylül faşizmine karşı ağır kayıplara, hazırlıksızlığa rağmen ısrarla direniş sergilenebilmiştir. Artvin’de Necmi, Uşak’ta Selim, Fatsa’da Özgüç, Borçka’da Erkan, Şavşat’ta Ensar, Hopa’da ve Trabzon’da İhsan ya da yurt genelinde daha büyük sorumluklar üstlenmiş Necdet Erdoğan Bozkurt, Behçet Dinlerer, Gökalp Çiftçioğlu, Ahmet Pehlivan, Veli Eskili, Soner İlhan gibi belirleyici ve sürükleyici devrimci önderlerdir. Tıpkı birçok yerelde sayabileceğimiz onlarca sıradan ve sahici önderler gibi.
Bu olguyu görmeyen bir akıl, ancak Devrimci Yol’dan şiirler türeterek, ayinler düzenleyerek, giderek onun bir cemaate evrilen kimliğine katkılar yapar, devrimciliğin yeniden üretilmesine değil… Devrimci Yol hareketi 1980’de merkezi yapısının devletçe kolay dağıtılması ile büyük bir hasar almış, 1985 yılına kadar sürdürdüğü direniş çizgisi de nihai olarak Mahmut Memduh Uyan’ın yakalanması ile fiilen sona ermiştir. Ondan sonraki süreç dağınık toparlanma çabalarını anlatır, hareketin sürekliliğini değil. 1990’da hem toparlanma faaliyetinin derli toplu, merkezi hale getirilmesi hem de devrimci hareketinin yeniden üretilmesi açısından önemli bir imkân olan Devrimciler Süreci Yaşathak Aslan, Erbay Yücak, Fercan Kaya gibi onlarca etkin kadronun devlet operasyonlarında yakalanmasının ardından gerilemiştir. Ardından cezaevinden çıkan Devrimci Yol eski önderliğinin Tartışma Süreci adıyla başlattığı “büyük siyaset” arayışında, yaratılan yeni birikim neredeyse tümüyle yağmalanmıştır. Fercan Kaya halen Elâzığ Cezaevi’nde siyasi tutsaktır. 1980’de yakalanıp yedi yıl Erzurum cezaevinde tutuklu kalmış, çıkınca ‘mücadeleye devam’ diyerek 1991’deki Devrimciler operasyonunda tekrar yakalanmıştır ve 1991’den bu yana aralıksız tutsaktır. Meraklısı Orhan Keskin’in hemşehrisi ve yoldaşı Fercan Kaya’ya Kürt meselesi hakkındaki fikirlerini mektupla sorabilir.
Bahsi geçen dönemde Devrimci Yol taraftarları olarak anılan dar grup kendi varoluşunun gerekçesini ülkenin içinde bulunduğu siyasal toplumsal koşullara ilişkin çözüm önerilerini içeren güncel bir siyasal-stratejik tartışma yerine Devrimci Yol önderliğinin örgütü savunamaması, poliste çözülmeleri, cezaevinde devrimci tavır geliştirmemeleri; kendilerini Devrimci Yol dergisinde yazar olarak ifade etmeleri gibi eleştirilere dayanarak gerçek Devrimci Yol’un kendileri olduğu iddiasında bulunuyordu. Geçmişte yapılan hataları asla tekrar etmeyecek kararlı bir devrim müfrezesini yaratacaklarını yazıyorlardı dergilerinde. Aradan 27 yıl geçti. Ortada bir dergi çevresinde örgütlenen ve kimi kültürel çalışmalar yürüten devrimci bir çevre var sadece. Yersiz eleştiriler bir yana çoğu haklı içeriklerle eleştirilen Devrimci Yol önderliğinin tarihi ise 1976-1980 arasındaki 4 yıl gibi kısa bir döneme tekabül ediyor. O yüzden cevap veremeyecek bir geçmişle kavga ya da onu övmek yerine bugünün devrimci hareketini bugünün emperyalist-kapitalist sisteminin, devletinin güncel devrimci analizi ve eleştirisine dayanarak sınıf zeminlerinde üretmeye odaklanmaktır geçerli olan. Yaşathak Aslan, Birgün gazetesinin İsviçre temsilcisi değil. Birgün Pazar ya da Bianet’te yazar olduğunu ispat etmek için de yazılar yazmıyor. Yaşathak Aslan 1991 yılından 2001 yılına kadar THKP-C/Devrimci Yol Örgütü Yöneticiliği ve onlarca banka soygunundan yattığı cezaevinden şartlı tahliye ile çıkmış, şartlı tahliye kaldırılınca onlarca devrimci ile devrimci yollardan yurt dışına çıkmış biridir. Yine 1990’ların başında herkes mülteciliğin konforunu tercih ederken Almanya’yı terk edip ülkeye savaşmaya gelmiş birkaç kişiden biridir. Yine de eleştirilebilir biridir. Eleştirilmelidir. Ancak bilgiyle ve hak ederek.
“Zorunlu Açıklama”nın “fikri” eleştirilerine gelirsek…
Devrimci Yol’un Kürt meselesine programatik sayılabilecek yaklaşımı Leninist teori ile halkımızın “hassasiyetlerini” gözeten bir ortalamaya dayanıyordu. Kürdistan’daki örgütlülüğü, daha çok o bölgede çalışma yapan devrimcilerin kişisel yetenekleri ve birikimlerinin sınırlarıyla ilintiliydi. Orhan Keskin’in Kürdistan meselesindeki politik tutumunun ve pratiğinin çok bariz belirleyici olduğu kimsenin reddedemeyeceği bir gerçektir. Bu tutum merkezin sansür ve engelleyici tavrına rağmen ısrarla savunulduğu ve sürdürüldüğü için belirli bir etkiye sahip olmuştur. Orhan Keskin’in hazırladığı Kürdistan broşürü bölgede yaygın dağıtılıp tartışıldıktan sonra Devrimci Yol’un daha özgüvenli olduğu ve yaygın ilişkiler inşa ettiği, bölgede faaliyet yürütenler tarafından da anlatılır. (Bu husus için Notabene Yayınları tarafından yayımlanan ‘Orhan Keskin: Bana Beyaz Bir At Getirin’ adlı kitaba bakılabilir.)
Yapılan açıklamada bu meseleye dair anlamlı bir içerikten ziyade, Orhan şöyle yoldaşımız vb. bir hamasetin ötesine geçen bir tanıma rastlamak mümkün değil. Yaşathak Aslan’ın böyle açıklama yapmasının haddi olmadığı ısrarla vurgulanmaktadır. Ayrıca yazının şahsi ve kişisel çıkarları gözeten bir tutumla yazıldığı iddia edilmektedir. Şahsıyla ilgili “eleştirilere” cevap verme ihtiyacını Yaşathak Aslan’a bırakıyoruz. Biz yazarın Şahin Alpayvari tahrifatlarına geçiyoruz.
“Lenin’in ‘devrimci mücadeleyi tüm demokratik taleplerle ilintili program ve taktiğe bağlamak zorundayız’ sözü, ulusal sorunu da kapsar. Leninizmin bu konudaki tanımı; Kürt sorununun, kadın sorununun, inanç sorununun, doğa ve insan mücadelesinin emekçi başlığı altında toplanmasının, dolayısıyla da ittifakların neden geniş olması gerektiğinin hem koşulu hem mantığıdır. Emperyalizmin bugün geldiği boyut ve sebep olduğu değişimler doğru kavranmayıp programatik boyuta taşınmadığı sürece öyle görülüyor ki gerçekte Barzani’nin kaderinin tayini veya oluşturduğu Aşiret Cumhuriyeti’nin meşrulaştırılması için atılmış adım, Kürt halkının kaderini tayini ile karıştırılacak ve yanlış yerde saf tutma hali devam edecektir” demiş “zorunlu açıklama”. Lenin alıntısında ki “genel geçer” doğru ile “ancak gerçekte Barzani” ile devam eden cümle arasındaki “Anafikir” ortaklığını özellikle vurgulamak gerekiyor. Lenin, ulusalcı teori yumurtlamalarına alet edilebilecek biri değil ama Aydınlıkçılar, Odatv gibi çevreler ırkçılıklarını pazarlayabilmek için Lenin tahrifatına sıkça başvuruyorlar. Yazarımız onlardan farklı olarak şöyle diyor: Kadın sorunu, inanç sorunu vb. sorunlarla Kürtlerin sorunu aynıdır. Bunlar bizim programımızda var. Gelecekte bir zaman devrim yapacağız. O yüzden Kürtler bizi o vakte kadar beklemelidir. Ya da en iyi ihtimalle kendilerine düzgün devrimci önderlikler bulmalıdırlar. Güney Kürdistan’daki referandum olmamalıdır çünkü Kuzey Kürdistan halkının sorununu biz devrimci programımıza yazdık; lütfedip ittifaklarımıza dahil ettik.
Allah razı olsun Türkiyeli devrimcilerden! Kürtlerin ne yapıp yapmayacağına karar verme hakkını bir kere daha Kürtlere bırakmadıkları için. Referandumda yüzde doksanlar üzerinde oy veren halk, “Aşiret Cumhuriyeti” ve Barzanistan’a evet dedi öyle mi? Oradaki devrimciler, sosyalistler geri zekalı, İsrail ve ABD’nin oyununa geliyor ve aşiret reisi tarafından kandırılıyorlar öyle mi? Ulusal hareketler kendi kaderlerini kendilerinin tayin hakkını kullanmak için yeni sosyalizmleri, yeni SSCB’leri beklemeliler öyle mi? Goran ve YNK başta olmak üzere onlarca siyasi grup Barzani’yi eleştirmelerine rağmen silah zoruyla mı gittiler sandık başına? Yoksa yüzlerce yıldır yaşadıkları baskı, zulüm ve katliamlardan kurtulmak için, duydukları tarihsel özlemi ileriye taşıyacak bir adımla kendi öz güçlerini sergilemek için mi? Madem orası Barzanistan, madem aşiret reisinin her dediği oluyor, Barzani Ezidilerin YBŞ ile kurduğu ilişkiyi bozmak için giriştiği hamleden neden geri adım atmak zorunda kaldı? Hangi ulusal önderlik sosyalist eleştiriden azade olabilir ki? Kaç ideal sosyalist ulusal önderlik biliyorsunuz halkların tarihinde? Kürtler için yonta yonta bulduğunuz en ideal fikir İran’ın, Irak’ın, Suriye’nin, Türkiye’nin despotlarına kulluk etmeleri mi?
“Bu vesileyle bir kez daha belirtme ihtiyacı duyuyoruz ki Devrimci Yol, hiçbir öznel tanıma sığmayacak denli tarihsel öneme sahip, yaşayan bir değerdir. Dolayısıyla da Devrimci Yol adına konuşma hakkı elbette yalnızca bizde değildir. Ancak bunca öznellik ve tahrifat yapanı uyarmak da bu hakkın içinde değerlendirilmelidir. Devrimci Yol değerlerinin zaman aşımına uğramadan bugüne taşınmasının, güncellenerek yeniden üretilmesinin gecikmiş bir ihtiyaç haline geldiği bu koşullarda, sınıflar mücadelesinin gereklerini değil şahsi hesap ve çıkarlarını öne çıkaranların hala bu zeminde, bu gelenek içinde kabul görüp görmemesini ise, söz konusu değerleri taşıyan binlere bırakıyoruz” diyerek Devrimci Yol üzerine konuşmak hususunda tekel olmadıklarını belirten oldukça “alçak gönüllü” vurguyla birlikte Spinoza’nın Yahudi cemaatinden aforozunu (Cherem) andıran bir çağrıyı Yaşathak Aslan için yaparak noktayı koyuyor “zorunlu açıklama” yazarı.
Çağrıyı yapana birkaç hatırlatmada bulunalım:
Tıpkı yıllar sonra yayınlayarak önemli katkı sundukları Hüseyin Cevahir’in Kürt Raporu gibi Orhan Keskin’inin de yazımında yer aldığı ve Devrimci Yol Kürdistan Bölge örgütlenmesi tarafından yayınlanan broşür bölgede faaliyet yürüten Devrimci Yolcuların mevcut pratiklerini daha devrimci bir çizgiye taşıma çabalarının ürünü olarak gelişti. Her ikisi de içinde bulundukları dönemin devrimci programına katkıda bulunmayı amaçlıyordu.
Devrimci Yol hareketinin 1985’lere kadar süren yayınlarında ulusalcılığı savunan vurgu ya da imalara rastlamak imkansızdır. Bunu hareketin 1990’lar sonrasındaki ardıllarında da göremezsiniz. Geleneğin farklı unsurları tarafından yayımlanan hiçbir yazı ve belgede bu tür bir vurgu 2010’lara kadar yoktur. Bu duruş Kürt talepleri için çok ileri bir konumu temsil etmese dahi önemli bir ideolojik konumdur. ”Zorunlu açıklama” yazarı, onca eleştiriden sonra yüksek bir aydınlanma yaşayarak ve “dün dündür” diyerek politik angajmanına dahil olduğu çevreden yayılan 30 Ağustos, Atatürk, Kurtuluş Savaşı ve Kemalizm güzellemeleri için tek bir söz dahi söyleyemeyecek durumdadır. Çünkü artık eğreti teorik çerçeve gibi program da çevreyi şekillendirmiyor, çevrenin hassasiyetleri büyük oranda programın içeriğini belirliyor. Halbuki devrimcilerin görevi tam tersini becerebilmektir. Ulusalcılığın ve şovenizmin baskısına aldırmadan devletle kavga eden fikirler üretmenin yıllar içinde bin bir emekle devşirilen küçük konfor dünyalarını zorlayan tarafları var, bunu anlıyoruz. Çünkü gençliğini geride bırakıp eline yüz sürdüğü postişinle bir daha ters düşmemek, Kürtlerin kendi kaderlerini tayininden daha önemli; bunu da anlıyoruz. Hakikati bu olanlar, durumunu gizlemek için sağa sola taş atmamalıdır; durumu görüyor, anlıyoruz.
ÖDP’nin ilk bölünme sürecinde daha “Kürtçü” olan anlayışın sözcülüğünde yüksek performans sergileyerek bölünmeye katkı sunmuş olan, şimdilerde ise ulusalcı anlayışın sözcülüğüne terfi etmiş olan Merdan Yanardağgillerle yol arkadaşlığında beis görmeyenlerin Yaşathak Aslan’ın açıklamasına zıplamaları manidardır. Yine yazı da geçen “Anafikir” eleştirisiyle ilgili sessiz kalmaları da Merdan Yanardağ’ın da ötesindeki yol arkadaşlıklarına devrimci kapıları açık tutma niyetinin bir küçük göstergesi olarak okunmalıdır. Biz eleştirdiğimiz çevreyi devrimcilik düzlemi içinde görüyoruz ve yanlış bir yola saptıklarını üzülerek gördüğümüz için bu uyarıyı yapmayı sorumluluk olarak görüyoruz.
Önderliği devlet tarafından Kızıldere’de katledilmiş THKP-C’nin, yüzlerce kadrosu devlet ve uzantısı sivil faşistlerce katledilmiş Devrimci Yol’un, düzen soluna stepne olacak bir konumu kolaylaştırmak için bazı çevrelerce liberalizmin, ulusalcılığın, şovenizmin ideolojik alet kutusundan türetilen argümanlar ile tahrif edilmesi asla mümkün değildir. Siz arzu etseniz bile tarihsel birikim buna izin vermez. Hakikatle oynanamaz, ışıldayıp durur yıldızlar gibi. Gelenek zabıtalığı doğru bir konum değildir. Bugün devrimcileri ‘aforoz edin’ diye çağıranları, yaptıkları bu çağrının neye tekabül ettiği ve hangi tür çağrılarla benzeştiği üzerine aklı selimle düşünmeye davet ediyoruz.